Ülkemizde bireysel tasarruf
oranlarının çok düşük seviyelerde olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenledir
ki, yatırımlarımızın bir anlamda da ülke olarak büyümemizin finansmanı dış
kaynakla gerçekleşmektedir. Dışarıdan parasal kaynak/sermaye sağlanabilmesinin
ekonomik şartı ise gelişmiş ülkeler ile rakibimiz konumundaki gelişmekte olan
ülkelere kıyasla daha cazip koşullar yaratılmasıdır. Başka bir anlatımla, daha yüksek faiz
ödenmesi demektir. Kuşkusuz gelişmekte olan ülkelerdeki risk ortamı da gelişmiş
olan ülkelerdekinden daha yüksektir. Bir anlamda da daha riskli yatırımlardır.
Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) uluslararası piyasalardan almakta olduğu
tahvil miktarını kademeli olarak azaltacağını açıklamasının ardından paranın
(USD Doları) daha kıymetli, daha pahalı hale geleceği gerçeği, geldi gündeme
oturdu.
FED tarafından alınmış olan
kararın ülkemize etkisi çeşitli platformlarda değerlendiriliyor. Görünen o ki,
Türkiye’nin dış finansal kaynak sağlanması konusunda daha dikkatli olması
gerekecek, özellikle sıcak para yerine doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının
arttırılması ve güven verici teşvik politikalarının uygulanması gerekecektir.
Unutulmamalıdır ki, ekonomide
belirleyici olan güven ve istikrar ortamıdır. Aksi taktirde siyasi
gelişmelerdeki belirsizlik ortamının yatırımcı üzerinde yaratmış olduğu olumsuz
etki, dış kaynaklı fonlama maliyetindeki artış ile birleştiğinde bireysel yada
kurumsal yatırımcıların girişimlerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Şöyle ki, belirsizlik ortamının,
kredi maliyetlerindeki yükseliş ile birleşmesi durumunda gayrimenkule olan
talep sayısı azalacak bu da özellikle konut satışlarının azalmasına ve doğal
olarak ta konut stoklarındaki birikmeye neden olacaktır. Bu durumun
dengelenebilmesi açısından geçen yıl itibariyle yürürlüğe giren mütekabiliyet
yasasının daha da önemli hale geldiği değerlendirilmektedir. Bahse konu
düzenlemenin yurt dışındaki bilinilirliğinin yaygın hale getirilmesinin ülkemizin
ihtiyaç duyduğu yabancı kaynağın temininde olumlu yönde katkısı olacaktır.
Ayrıca, konuta olan talebin canlı tutulması fiyat seviyesinin korunmasına da olanak
sağlayacaktır. Yine geçen yıl konut satışlarında geçerli olmak üzere uygulamaya
konulan KDV düzenlemesinin de yeniden gözden geçirilmesinde fayda mütalaa
edilmektedir. Olumsuz durumda ise, azalan satışlar, artan konut stokları
özellikle merkezi lokasyonların dışında kalan bölgelerde ciddi oranda fiyat
düşüşüne neden olabilecektir. Merkezi lokasyonlarda ise bu kaybın prim yapmama,
mevcut fiyat seviyesini koruma şeklinde gerçekleşeceği değerlendirilmektedir.
Denge Değerleme Yönetim Kurulu Başkanı
Baki BUDAKOĞLU
Ocak' 14
Ocak' 14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder